AKP ‘şeriat devleti’ kurabilir mi?


Bu başlığın amacı, son günlerde gündeme gelen iki soruyu birleştirip işin esasına biraz daha dokunabilmek;
  • AKP içinden yükselen ama gelen tepkiler üzerine hemen yalanlanan “yeni bir devlet kuruyoruz, kurucu lideri Erdoğan’dır” söylemi,
  • AKP içinde ve tabanında yer alan bir kesimin şeriat beklentisi ile AKP dışındakilerin “şeriat mı gelecek?” kaygısı birleştirildiğinde ortaya çıkan sorunun yanıtı ne olabilir?
Ekonomist Sabri Öncü’nün 6 Ağustos 2017’de RED’de yer alan "AKP şeriat getirebilir mi?başlıklı yazısı, konunun birinci yönüne vurguyla ve konuyu tam da olması gerektiği yerden yakalamış. Kaynağını Kuran’dan alan şeriatın zaman ve mekana bağlı değişiklikler nedeniyle uygulanabilir olmaması bir yana, AKP’nin Kuran’ın en büyük günahlardan saydığı Şirk ve Riba’ya gırtlağına kadar batmış olması nedeniyle, aslında hiç de öyle AKP içinde ve tabanında yer alan bir kesimin beklediği türden bir şeriatı getiremeyeceğini, “getirdim, yaptım oldu!” diyeceği şeyin Suudi Arabistan’daki gibi bir şeriat karikatürü olacağını gerekçeleriyle açıklıyor. Bu yönü esasen, AKP’den şeriat beklentisi olanlar için bir uyarı fişeğidir. AKP’nin bu beklenti içinde olan kesimleri, başta Erdoğan olmak üzere AKP’nin yönetici kadroları tarafından kandırılmaktadır. AKP’nin, değil bu anlamda şeriat getirmek, Müslüman sayılması bile olanak dışıdır. AKP üst kadrosunun derdi, Allah yolunda yürümek (şeriat) ve Kuran’a sadık bir yönetim (devlet) tesis etmek değil, bu iki olguyu olabildiğince sömürerek belli bir kesimi etrafında konsolide edip iktidarını sürdürülebilir kılmaktır.
Oysa, yazıya özellikle soldan gelen tepkilerin akıl ve izan dışılığına bakacak olursak AKP, kendi tabanından önce solu çoktan kandırmış görünüyor! Halka dokunacak bir program üzerinden iktidarın anti-tezini kuramayan muhalefet, AKP karşısında, onun gündeme koyduğu her konuya en olmadık yerinden girip tam da onun istediği gibi “tartışarak” AKP’nin tezlerine hizmet ediyor.
‘YEŞİL KUŞAK’IN DÜĞÜM YERİ
Siyasal İslam, Türkiye’yi de etki alanına alan ve tüm Ortadoğu’yu kapsayan çok uzun dönemli bir Yeşil Kuşak projesinin ürünü olarak Amerikan emperyalizminin bölgemize hediyesidir! AKP de, bu projenin bir ürünü olarak iktidara gelmiştir. Ancak, gerek bir proje olarak Siyasal İslam’ı, gerekse ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesi kapsamında kendisine vehmettiği (Erdoğan’ın ağzından da ifade edilen o görev kapsamında) BOP eşbaşkanlığını müttefiklerinin beklentileri ve projenin gerekleri dışında kullanmaya kalktı. Başta, kah projenin bir gereği olarak kah kendi kariyer planları için işlediği savaş suçları ve mali suçlar sıradandı. Ancak, hesaplar değişti ve uluslararası hukuk alanında yargılanmaktan kendini arındırmanın bir yolu olarak batıyla köprüleri atma pahasına müttefiklik ilişkilerinden çark etti. Zira, Suriye’de rollerin değişmesiyle beraber oyundan dışlanan AKP, ABD ve Avrupa ile ilişkileri sürdürülebilir olmaktan çıkınca kendi iktidarını sürdürülebilir kılmak üzere yeni ittifaklar kurma ve kendi geleceğini kurtarma derdine düştü.
Türkiye solunun bir kesiminin Erdoğan’ı Amerikancı sayması, Türkiye sağının bir bölümünün Erdoğan’ı anti Amerikancı (hatta anti-emperyalist) saymasıyla eşdeğer bir hata içerir. Erdoğan, içerde ve dışarda işlediği suçlardan ötürü yargılanmaya karşı kendisini, ailesini ve iktidarını koruma güdüsüyle Siyasal İslam ve milliyetçiliğe sırasıyla ihtiyaç duyduğu dozda başvurarak içine kapanırken, Türkiye’yi de dışarıya kapatmanın derdine düşmüş, Trump’la aynı familyadan müflis bir işadamıdır.
Bu çerçevede AKP, içerde ve dışarda yeni ittifaklar kurma ihtiyacının bir gereği olarak ve aynı zamanda büyük ve derin çelişkiler içine düşerek diplomasiyi alt üst eden bomboş blöfleri patlata patlata bugünlere geldi.
DALTONLAR!..
İçeride, özellikle 16 Nisan referandumu özelinde, belki gerçekte ne olduğunu ancak yıllar sonra öğrenebileceğimiz kozlarla Bahçeli’nin başını bağlayıp MHP’yi ve mevzi arkadaşı Perinçek’in Vatan Partisi’ni doğrudan yanına çekti. Yenikapı’ya icabet ederek en büyük tarihi hatalarından birini ve “Anayasaya aykırı ama evet” deyip dokunulmazlıkların kaldırılmasına onay vererek bu tarihi hataların ikincisini işleyen Kılıçdaroğlu ve ekibi ile CHP’yi nötrleştirdi ve dolaylı destekçisi haline dönüştürdü. İlan edilen OHAL düzeni ile FETÖ operasyonları adı altında toplumun tüm muhalif kesimlerine diz çöktürmeye yöneldi. Aynı zamanda OHAL ile, greve yönelecek işçilerin önünü keserek yarattığı gül bahçesini hediye ettiği sermaye sınıfını yanında tutmaya çalışıyor. TSK’da girişilen operasyonlarla orduyu iktidarın yanında stabilize etme çabaları sürüyor. Başta İsmailağa olmak üzere, Gülen cemaatinden boşalan yerleri devrettiği tarikatlar yeni ittifak ortakları olarak tanzim ediliyor. Başta eğitim olmak üzere TÜGVA ve Ensar Vakfı üzerinden devlet kurumları yandaş sermaye ve tarikatlara “özelleştirilerek” devrediliyor. “Meczup”lar devreye sokularak, her gün bir başka olay üzerinden şeriat tartışmaları körükleniyor ve bu tartışmaların sürekli gündemde kalması sağlanarak bir yandan 23 Nisan, 19 Mayıs, 30 Ağustos, 29 Ekim gibi Cumhuriyeti ve kurucu lideri Mustafa Kemal’i simgeleyen tarihlerle hesaplaşmaya girildiği görüntüsünü işlemeye çalışıyor, bir yandan da güç dengeleri gözetilerek bunların aslında AKP iktidarının resmi görüşü olmadığı yönünde, toplumun genelini tatmin etmekten uzak açıklamalarla her iki kesimi konsolide etme, en azından şimdilik rahatsız etmeme politikası güdülüyor.
TAYYİP’İN NASIRLARI
Dışarıda ise, AKP’nin tutarlı ve öngörülü bir dış politikası olmasını geçtik, iş hemen hemen sadece içi boş blöflere ve milyonlarca dolar ödenerek medet umulan lobi şirketlerine kalmış görünüyor. O lobi şirketleri de bugünlerde daha çok kendi başlarının derdine düşmüş vaziyette. Çember, bir yandan (kısmen Trump’la bağlantılı olmak üzere) o lobi şirketleri, bir yandan da ABD’de süren Zarrab (ve bağlı olarak Halkbank Genel Md. Yardımcısı Mehmet Hakan Atilla) davaları üzerinden, Erdoğan’ın ayağındaki nasırı acıtacak ölçüde daralıyor. Bu süreç nasırına bastıkça Erdoğan daha çok bağırıyor.
ABD, AB ve NATO’ya karşı, elindeymiş gibi sunmaya kalktığı Rusya kartı, orijinal bir kart olmayıp peçete kadar değeri yoktur ve bütün dünya tarafından bilinmektedir.
Daha önce Çin’le aramızda varıldığı söylenen silah anlaşmasının iktidarın elinde nasıl patladığı unutulduğu için şimdi Rusya’dan S-400 füzelerinin alımı gerçekçi bir ihtimalmiş gibi tartışılabiliyor. Domates satamadığın Rusya, istersen sana S-400 satar, eğer sende onu alacak cüret varsa! Ancak bu, senin aynı zamanda Şangay Beşlisi’ne de otomatikman alınacağın ve Avrasya ittifakına dahil edileceğin anlamına gelmez.
Ortadoğu’nun kapıları AKP’nin arkasından sürgülenmiştir. Kendisine bir kahramanlık payesi kapmak için güneydoğu sınırına ha bire askeri sevkıyat yaparak sürekli havada salladığı Kürt kartı da elinde patlamıştır. Oradan elde edeceği hiçbir şey kalmamıştır. Gündemde sıkıştıkça, sınırdan Afrin’e doğru yapılacak birkaç top atışıyla sağlayacağı heyecan, ertesi gün yerini sakallı ve cübbeli bir tarikat üyesinin müsteşar yapıldığı haberinin yaratacağı tartışmalara bırakabilir!
İKİ CAMİ ADASINDA BEYNAMAZ
AKP iktidarı, iki cami arasında beynamazdır. Müslümanlık taslayan ve bu vitrinle Siyasal İslam’ın bütün Ortadoğu’da bayatlayan ekmeğini ıslatıp ıslatıp, yavrusu saydığı ve sürekli konsolide etmek için yeni manevralar yapmak zorunda olduğu parti tabanına yediren bir akbabadır.
Bu şartlar altında AKP, hiçbir koşulda kalkıp “ben şeriat getirdim, oldu!” diyemez. AKP’den şeriat getirmesini bekleyen kesimler, huriler üstüne fetvalar yumurtlayan Hayrettin Karaman’ı dinlerken, yakmayan kefen tüccarı Cübbeli Ahmet ile kedicikleriyle dans eden Adnan Oktar arasında bir yerde salınıp duracak. AKP’nin kurmak ve korumak zorunda olduğu ittifaklar gereği omuz omuza verdiği tarikatlar, bu kesimi konsolide etmenin birer aracı olarak vitrini doldurmaya devam edecek. AKP ve ittifak halinde olduğu güçler tarikat, siyaset, ticaret sarmalında -şeriata tamamen aykırı biçimde- neoliberalizmin bütün nimetlerinden faydalanarak memleketi yağmalamayı sürdürecek. Ta ki, seccadenin üstünde rükuya varayım derken “çarpılıp” iktidardan devrilene kadar!
SOL NEYİ TARTIŞMALI?
Sabri Öncü, RED’de yer alan söz konusu yazısı ile konunun bu yönünü deşifre etmiş, çok yerinde bir tesbit üzerinden AKP’nin İslamiyetle, Kuran’la, Müslümanlıkla arasındaki sanal bağı da kesmiştir. Bu yönü, AKP’den şeriat beklentisi içinde olan İslamcılara ciddi bir uyarıdır.
Diğer taraftan, AKP iktidarı ile Türkiye’ye gelecek olan gelmiştir. Siyasal İslamcılık, tüm Ortadoğu’da posası çıkarılan şeriat  görünümünde bir şarlatanlık abidesi olarak Erdoğan AKP’sinin devlet faşizmi eşliğinde bu sefer Türkiye’de vücuda getirilmekte, baskı ve zulüm altında neoliberal politikalar üzerinde inşa süreci devam etmektedir. Esasen, “AKP, şeriat devleti kurabilir mi?” tartışmasına girmek yerine, Türkiye Solu’nun ilgilenmesi ve çözüm üretmesi gereken nokta burasıdır.
Kurduklarını iddia etikleri “yeni devlet”, bütün bu gösteri dünyasının camdan vitrinidir. Ve dünyanın neresinde olursa olsun, camdan Saray’da oturan, mafya düzenine dayanarak tay tay duran, dışarıya karşı “dimdik ayaktaymış” rolü kesen, gerçekte kendi halkına karşı ayakta durma mücadelesi veren bir diktatör bozuntusu ne komşularına ne de kendi halkına taş atmamalıdır!
Bu yazı, REDaktif sitesinde 9 Ağustos 2017 tarihinde yayınlanmıştır.

Yorumlar

Popüler Yayınlar